Posts in Yaşama Dair

Yetmez mi Olanlar?

Son 3–4 gündür gündemde olan, zavallı kız Özgecan… Haberi duyduğumdan bu yana çıkan her linki, resmi, videoyu takip ediyorum. Her okuduğumda, izlediğimde içim bir parça daha burkuluyor. İster istemez düşünüyorum bir kadın olarak; böyle bir dünyaya mı çocuk getireceğiz?

Elimde henüz 2014 e ait bilgiler bulunmadığı için, 2013 ten birkaç maddeye yer vermek istiyorum.

Erkekler 2013 te 214 kadını, 10 çocuğu öldürdü.

214 cinayetin 116 sı ateşli silahlar, 65 i bıçakla ve geri kalanı da boğma, darp, işkence ile işlendi.

Erkekler 2013 te 167 kadına tecavüz etti, 161 kadına tacizde bulundu.

Tecavüzlerin %52 si tanıdıkları erkekler tarafından gerçekleştirildi. (arkadaş, akraba, iş arkadaşı, komşu, eski koca…)

Eminim hepimiz bu konu ile ilgili bin tane istatistikî sonuç, veri, haber vs duymuş, görmüş ya da okumuşuzdur ama her biri birkaç gün sonra hafızalarımızda sadece “nur içinde yatsın, geçmiş olsun, sabır versin” cümleleri ile yer edinmiştir. Hepimiz öyle çabuk unutuyoruz ki yaşananları…

Özgecan Aslan… Hepimizin yerinde olabileceği, 20 yaşında gencecik bir üniversite öğrencisi. Başına geleceklerden habersiz, evine doğru giderken, aklımızın alamayacağı şekilde hunharca katledildi.

özgecan

 

Gizem Akdeniz… Sırf ablası ile evlenme isteğine ret cevabı aldığı için; 6 yaşında küçücük bir kız çocuğunu önce bıçaklamak sonra da benzin döküp yakmak suretiyle öldürdü.

 

gizem

 

Gülşah Sarcan… Eşinden boşandı ya da boşanmak istiyor diye, bıçaklanıp, yol ortasına bırakıldı.

gülşah

 

Münevver Karabulut… Hafızalarında derin izler bırakan bir genç kız daha.. Kafası bedeninden ayrılıp, çöp bidonunda bulundu! Sanığı 6 ay boyunca şu kadarcık ülkemde saklanmayı başardı!

 

münevver

Bu isimler sadece şu an aklıma gelenler…

Sadece Türkiye’de mi var canım bu? Amerika’da bile kadınlar ölüyor? Bu cümleler, yaşadığımız bu durumun meşru olduğunu mu gösteriyor Allah aşkına? Yapmayın!

Bir olayın dünyanın her yerinde oluyor olması normal olduğunu göstermez! Neden ölüyor kadınlar? Neden tecavüze maruz bırakılıyor? Neden faillerine cezayı göstermelik veriyor ve caydırıcı hiçbir önlemimiz yok? Artık olayların hangi ülkelerde olduğunu tartışmaktan bir adım daha öteye gitmeye ve bu yaşananlara nasıl son verilebileceğini tartışmaya ve çözüm üretmeye ihtiyaç var diye düşünüyorum.

Kadınlar artık;

Dolmuşa/taksiye yalnız binemeyecekler!

Akşam dışarı çıkarken, illaki yanlarında kendilerine çobanlık edecek bir erkek bulunduracaklar!

Giydikleri eteklerin/elbiselerin boyu namusunu gösterecek!

Erkek ne zaman isterse; onunla yatağa mecburen girecekler!

Tek başına taksiye binerse, plakayı bir yakınına bildirecek!

Eve sipariş verdiğinde, yalnızsa, bunu hissettirmemek için bas bas bağırıp; “ben bakarııııım” diyecek!

Ayrılmak istediklerinde ölüm tehditleri ile karşılaşacak belki de ölecekler!

Oldu da tecavüze uğradı, hamile kaldı; o çocuğu doğurmak zorunda kalacak!

Tecavüzde sesin çıkmadı diye, rızası vardı olacak!

Yaşadığı olaydan/tacizden  utanıp da şikayetçi olamazsa ya da geç şikayetçi olursa; faili elini kolunu sallaya sallaya gezecek!

 

Artık bir dur densin bu olanlara! Yeter!

Bunlardan herhangi birini yaşamadık diye kendimizi şanslı sayar hale geldik, ne acı!

Gelecek nesillerimiz yaşadıklarından dolayı ruh sağlığı bozuk bir nesil olarak yetişmesin!

Anneler, babalar elleri bağırlarında, süt kokan kuzucuklarını toprağa vermesinler!

Başka Özgecanlar olmasın hayatlarımıza iz bırakanlar..

Artık bitsin!

 

 

Kaynaklar: bianet.org, kadincinayetlerinidurduracagiz.net, sozcu.com.tr, cumhuriyet.com.tr, onedio.com

Babalar Gününe Dair

“Karadutum çatal karam çingenem,

Nar tanem, nur tanem, bir tanem”

Diye sevdi babam beni belki de yirmi yaşına kadar, hala da arada böyle seslenir büyümeyen kızına…

Ben ise ona yıllardır değişmeyen bir şekilde; İlk Aşkım diye…

 

Ne kadar güven vericidir bir babanın desteğini sırtında hissetmek, tam düşmeye yakın olduğunu hissettiğinde “haydi bir daha dene” diyen o güven verici sesi duyabilmek…

 

Bizim evde; küçüklüğümüzde bir gelenekti: Anneler gününde baba ile iş birliği yapıp anneye; babalar gününde anne ile iş birliği yapıp babaya hediye almak.

Peş peşe gelen bu iki ay hep heyecanlı, hep neşeli ve hep kıpır kıpır geçirilirdi.

 

Babalar günü hayatımıza bir Amerikan İç Savaş Gazisinin kızı sayesinde girmiş ve ilk kez 1910 yılında Washington’da kutlanmıştır. 1924 yılında ABD başkanı tarafından desteklenmiş fakat resmi olarak ilan edilmemiştir. 1966 yılında dönemin başkanı; her yıl haziran ayının 3.haftasının Babalar Günü olarak kutlanacağının bildirisini yayınlamıştır ve 1972 yılında başkan Richard Nixon’ın imzasıyla bu özel gün ABD’de resmi tatil olarak ilan edilmiştir.

 

Doğuşu açısından bizim kültürümüzle var olmamış fakat şiddetle bağrımıza bastığımız bir gündür babalar günü. Nitekim benim de anneler günü varsa babalar günü de olmalıdır diye düşüncelerim var… 🙂

İşte hepimiz için özel olan bu gün için 2007 yılında babama yazdığım çocukça bir şiirden küçük bir kesit eklemek istiyorum.

 

“Gözlerim zamansız ıslandığında,

Yaşlarımı paylaşacak şefkat dolu avuçlarını,

Acımı dindirircesine baktığın gözlerini,

Her düştüğümde elimden tutup, sırtımı sıvazlayıp;

“Hadi kızım bir daha dene” diyemeyeceğin günleri yaşamaktan,

Çok korkuyorum babacığım…”

 

Ve yazıma bu yıl gördüğüm en güzel babalar günü reklam metninden bir cümle ile noktayı koymak istiyorum:

Hangi navigasyon sistemi babalarımızdan daha iyi yol gösterebilir ki?

Bize her zaman en doğru yolu gösteren babalarımıza saygılarımızla…

Blog Yazmaya Nasıl Karar Verdim?

Lise yıllarımdı… Bir dönem sonunda edebiyat hocam, karnemi gördüğünde; edebiyat ve dil bilgisinden ortalamaya yakın notlar alırken, dönem sonlarında bu dersin notunun yüksek olmasına sinir olduğunu söyleyip beni yazdıklarımdan dolayı tebrik etmişti. Hatta bir kompozisyonumu saklamak için almıştı.

Yıllardır aklımda olan bu günü dün gibi hatırlarım.. Ve her hatırladığımda bir kez daha gülümsemek gelir içimden…

Bizim dönemler bilirler.. Biz lisedeyken Türk Dili ve Edebiyatı dersi kompozisyon ve edebiyat-dilbilgisi olmak üzere ikiye ayrılırdı. Ve benim için bu dersin en zevkli tarafı kompozisyon dersi ve kompozisyon sınavlarıydı.

Ortalama 45-50 dakikalık bu sınavların ciddi anlamda 30-35 dakikasını camdan dışarı bakarak düşünmeye ayırır, geri kalanında düşündüklerimi kâğıda dökerdim.

Tabi yazma hevesim sadece bununla başlamadı. Bir de her genç ergen gibi, tarifi kolay kolay mümkün olmayan aşk ile ilgili denemelerim oldu. Şiirler, duygusal yazılar vs… Hatta yazılarımın bir kısmı Denizli’nin yerel radyolarından birisinde okunmuştu.

Anı anıdır deyip hepsini hala bir fiil saklıyorum. J

Mesleki anlamda yazmak için niyet etmek çok zamanımı aldı ama sonunda takip ettiğim bloggerların olumlu eleştirileri  –ki takip listemde görebilirsiniz- ,  dostlarımın şiddetle gaza getirmesi ile niyetime aldım.

Bloğumda başta insan kaynakları fonksiyonları olmak üzere, iş hayatında, gündelik hayatta gördüğüm olaylar, okuduğum ve izlediğim şeyler ve fikir beyan etmek istediğim konular hakkında yazmaya çalışacağım.

Umarım yazdıklarımı keyifle okursunuz.

Sevgiler,

İnsan Kaymağı